Notice: Function _load_textdomain_just_in_time was called incorrectly. Translation loading for the gd-system-plugin domain was triggered too early. This is usually an indicator for some code in the plugin or theme running too early. Translations should be loaded at the init action or later. Please see Debugging in WordPress for more information. (This message was added in version 6.7.0.) in /var/www/wp-includes/functions.php on line 6114

Notice: Function _load_textdomain_just_in_time was called incorrectly. Translation loading for the really-simple-ssl domain was triggered too early. This is usually an indicator for some code in the plugin or theme running too early. Translations should be loaded at the init action or later. Please see Debugging in WordPress for more information. (This message was added in version 6.7.0.) in /var/www/wp-includes/functions.php on line 6114
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) sözcüsü Murat Çakır ile pandemi, sınıfa yönelik saldırılar ve mücadele programı üzerine yaptığımız röportajı yayınlıyoruz. – DEV TEKSTİL – Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası
Anasayfa / Genel / İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) sözcüsü Murat Çakır ile pandemi, sınıfa yönelik saldırılar ve mücadele programı üzerine yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) sözcüsü Murat Çakır ile pandemi, sınıfa yönelik saldırılar ve mücadele programı üzerine yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.

1-İktidar, çarkların dönmesi için üretim alanlarında gerekli önlemleri almıyor. Covid-19 hastalığının Türkiye’de görüldüğünün ilan edildiği resmi açıklamadan sonra önlem almak bir yana sermayenin çıkarlarını gözeten, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını ağırlaştıran bir dizi yasal düzenleme ve uygulama hayata geçti. Gelinen aşamada fabrikalar vb. Covid-19 merkezlerine dönüşmüş durumda. Covid-19 hastalığı da en hızlı buralarda yayılıyor. Bu konuda neler ifade edeceksiniz?

İlk resmi vaka 11 Mart’ta açıklandı ve akabinde günde üç binin üzerine çıkan hasta sayısı olduğu belirtildi. Bugünden bakınca anlaşıldı ki vaka sayısı açıklanandan kat be kat fazla ve yine 4-5 kat ölüm var. Kimlerin hastalandığı ya da hayatını kaybettiğine bakarsak ne gibi önlemler alındığı ortaya çıkıyor. Covid-19 hastalığı sonucu yüzlerce işçi hayatını kaybetti. Yine ölenlerin yüzde 80’i yaşlı ama çoğunluğu yoksul-emekçi mahallelerde oturanlar yani emekli işçiler. Bu durum, hastalıktan etkilenenlerin işçi sınıfı olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor.

İlk önce binlerce işçi işsiz kaldı. Devamında işten atmalar yasaklandı dendi ama uygulanmadı ya da günlük 38 Lira, aylık 1168 Lira bir ücret verildi. Ki bu parayla nasıl geçinebilirsin? Alınması gereken toplumsal tedbirler gözardı edildi, maske-mesafe-hijyen denerek bireysel tedbirler ön plana çıkarıldı. Ama bizler fabrikalarda, hastanelerde, bürolarda, atölyelerde vs. üretim-hizmet alanlarında toplu çalışmak, toplu halde barınma, beslenme vb. alanları kullanmak ve otobüs-metrobüs-metro-minibüs gibi toplu taşıma araçlarını kullanmak zorundaydık.

Salgından en az etkilenen 3. ekonomiyiz denildi. Fabrikalarda 24 saat çalışma devam etti. Kargo ve market işçileri bugüne kadar görmediğimiz bir şekilde yoğun-fazla çalıştırıldı. Hastalanan işçilerin çok olduğu işyerleri üretime devam etsin diye ‘kapalı devre çalışma’ uygulamaları yapıldı ki zaten şantiyelerde ve hastanelerde fiilen bu düzen vardı. Büro işçileri evden çalışmaya başladı ama mesai saati fiilen kalktı. Bir de işyerindeki su, yemek, ısınma vb. masraflar evde çalışanların üzerine yüklendi.

İşyerlerinin açık olması, yeterli önlem alınmaması, ayrımcı politikalar koronavirüsün yaygınlaşmasını kolaylaştırdı. Vestel örneğinde olduğu gibi birçok işçinin öldüğü bir fabrikada üretim hiç durmadı. Fabrikaların salgın merkezlerine dönüşmesi, toplu taşımanın yaygın kullanılması yaşam alanlarımız olan emekçi-yoksul mahallelerde de virüsün hızla yayılmasına yol açtı. Bugün ‘Hayat Eve Sığar’ uygulamasına baktığınızda fabrikaların olduğu bölgelerin ve mahallelerimizin kıpkırmızı olduğunu görüyoruz.

Tabi birçok konuya değinilebilir ama bunu sadece Türkiye’ye özgü olarak görmeyelim. Dünya işçi sınıfı eş zamanlı olarak salgınla ve sermaye saldırısıyla karşı karşıyadır.

2- Bir dizi çalışma alanında mevcut yasaların dahi uygulanmadığını biliyoruz. Kuralsızlığın kural haline geldiği, fabrikaların ve diğer çalışma alanlarının denetlenmediği koşullarda Covid-19’u önlemek adına alındığı ifade edilen önlemler sizce ne ifade ediyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kısıtlama tedbirleri olarak açıkladığı her yasaklamada en başta belirttiği “tedarik ve üretim zincirlerinin aksamaması” söylemi durumu açıklıyor. Önemli olan kapitalist sistemin devamı, bu dönemde sermayenin korunması ve büyümesinin devamlılığı hedefleniyor. Nitekim büyük şirketlerin açıkladığı kar oranlarının artışına bakarsak her koşulda onlar kazanıyor. Bizim payımıza ise “çarklar dönüyor işçiler ölüyor” sloganında ifadesini bulan ölüm, hastalık, işsizlik… düşüyor.

3-Sağlık emekçileri, işçiler Covid-19’dan en fazla etkilenen kesimi oluşturuyorlar. Sizce bu kesimlerin işçi sağlığı ve güvenliği adına Covid-19 nasıl tanımlanmalı?

SGK Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 7 Mayıs’ta bir genelge yayınladı: “COVID-19’un bulaşıcı bir hastalık olduğu dikkate alındığında, söz konusu salgına maruz kalan ve sağlık hizmet sunucularına müracaat eden sigortalılara hastalık kapsamında provizyon alınması gerekmektedir” denildi. Böylece Covid-19 bir iş kazası-meslek hastalığı değil ‘hastalık’ olarak belirtildi. Yani biz üretim-hizmet alanında, işe gidip gelirken hastalanacağız ve sosyal güvencemiz olmayacak. Bu durum kabul edilemez ve aktif bir kampanya ile “Covid-19 sağlık emekçileri için meslek hastalığı, diğer işkollarında çalışan işçiler için ise iş kazası olarak tanınmalı” talebini örgütlemeliyiz.

Konuya dair birçok tartışma var, Covid-19 meslek hastalığı mı, iş kazası mı, işle ilgili hastalık mı vb. uzmanların daha birçok başlık üzerine tartışmaları mevcut. Ancak sınıf emektarları bu tartışmayı işçi sınıfının bütünü açısından en basit ve sonuç alıcı şekilde ele almalı. COVID-19 hastalığına yakalanmak “faal” işçiler için iş kazası kapsamında olmalıdır. İş kazasını örneğin salt inşaattan düşme sonucu ani ölümler olarak anlamamalıyız. İş kazasının etkisi bir süreç sonunda da meydana gelebilir: Yani COVID-19 hastalığını geçirme, buna bağlı günler-aylar süren sağlık sorunları veya ölüm. Önemli olan bu süreçte neden-sonuç ilişkisinin/illiyet bağının olmasıdır. Yargıtay 2009 yılında domuz gribi sonucu meydana gelen işçi ölümüne iş kazası demiş mesela. Sağlık emekçileri için ise koronavirüs ailesi kökenli hastalıklar olan SARS ve MERS “bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalık” olarak belirtilmiş. O zaman sınıf emektarları açısından odaklanılması gereken tıbbi ve hukuki tartışmalar yerine bu çıkış noktalarından devam ederek Covid-19 ile ilgili talebimizi kabul ettirme iradesidir.

4- İşçi ve emekçilerin “işçi sağlığı ve güvenliği adına neler yapılmalı?

Türkiye’de her yıl yüzlerce işçi hayatını kaybediyor, binlerce işçi yaralanıyor. Neden? Daha fazla kar için. Neden? Sermaye üretim sürecinde tek karar veren olduğu için ve bunun da değişmeyeceğinin kabul ettirilmesi için. Yani kapitalizmde iş cinayetleri zorunluluktur. Ne yapmalıyız? Taleplerimizi oluşturarak örgütlenmeliyiz, üretenlerin yöneten olduğu bir düzeni, sosyalizmi kurma ufkumuz olmalı.

5- Covid-19’un Türkiye’de resmi olarak açıklandığı andan itibaren işçi ve emekçilere dayatılan ölüm-açlık ikilemine karşı neler yapılmalı?

İSİG mücadelesinin her dönem karşılaştığı temel bir sorun bu: Ölüm mü açlık mı? Tuzla tersanelerinde iş cinayetlerine karşı mücadele gelişince üretimi farklı bölgelere taşımaya yöneldiler. Bir dönem otuz binden 6-7 bine düştü işçi sayısı ve işsizlik çoğaldı. Özellikle madencilerin ifade ettiği bir gerçeklik tabi ki bu ikilem: Yerin altında ölüm yukarıda açlık var. Bu yüzden madenciler evden çıkarken helallik alırlar. Şimdi de kitlesel bir biçimde özellikle 10 No’lu torba işkolunda işsizlik mevcut. Türkiye, tarihinin en kitlesel işsizlik sorunuyla karşı karşıya.

Tabi bu soru sistemin devamlılığını esas alan ve öyle düşünmemizi isteyen bir soru. Ölüm ve açlık birbirinin alternatifi değildir. Biz ‘güvenli’ olarak ‘çalışmak’ istiyoruz. Bunu 1848’den beri işçi sınıfı ifade ediyor. Mücadelelerimiz sonucu hem yaşam hem de çalışma hakkımızı kazanabiliyoruz. İş cinayetlerini azaltıyoruz, lokal direnişler, grev gibi araçlarımızla da iş güvencemize, ücretimize sahip çıkıyoruz. Tabi işyeri, işkolu, havza, şehir ve tabi ki ulusal düzeyde örgütlenerek uluslararası işçi sınıfıyla dayanışarak. Tabi yine aynı cevabı veriyoruz. Tahayyülümüz kapitalist bir uygarlığın devamı mı yoksa yeni bir uygarlık mı, sosyalizm mi?

6- Sendikalar, meslek örgütleri salgına karşı önlem alınması adına ve iktidarın salgını fırsata çevirerek hayata geçirdiği saldırılara karşı üzerlerine düşen görevleri yerine getiriyorlar mı?

Salgın sonucu en çok ölen sağlık emekçileri oldu. Burada ise temel refleksi gösteren daha örgütlü ve sürece hakim olan TTB. Başta hekimler olmak üzere sağlık emekçilerinin ölümleri, çalışma koşullarını gündeme getiren, meslek hastalığı talebini örgütlemeye çalışan TTB’nin mücadelesi tek başına ne kadar yeterli olabilir. Mutlaka diğer sağlık alanı örgütlerinin de hızla merkezi düzeyde pandemiye karşı daha fazla hareketlenmesi gerekiyor. DİSK ve bağlı sendikaların hukuki girişimleri, araştırmaları ve belli pratikleri mevcut ama yeterli değil. Türk-İş ve Hak-İş ise daha yeni Covid-19’un iş kazası/meslek hastalığı olması üzerine açıklama yapma noktasına geldiler. Tüm Çalışanlar İçin Sağlık Platformu’nun ilk iki aylık pratiği ve İİSŞP açıklamaları dikkate alınmalı. Yine İnşaat-İş, Dev Yapı-İş, Dev Turizm-İş, Enerji-Sen, Dev Sağlık-İş, Birleşik Metal-İş, Dev Tekstil, Limter-İş, Basın-İş, Gıda-İş ve Bağımsız Maden-İş’in salgına karşı eylem, açıklama, iş durdurma, araştırma gibi hareketlilikleri önemli.

Tabi genel olarak sorunumuz şu: Tarihte işçi sınıfı sadece 100 yıl evvel bu düzeyde bir pandemiyle (İspanyol Gribi) ile karşılaştı. Bu yüzden ilk başta ‘pandemi koşullarına dair’ tam olarak ne yapılacağını anlayamadık. Belli adımlar atıldı ama hayat bizi önümüzdeki aylarda yaptıklarımızla ya da yapamadıklarımızla sınayacak. Yine sendikal anlayışa esas olarak ekonomik mücadele çizgisi hakim. Bugün de salgın sonucu ölümler ve hastalanmalardan ziyade işsizlik vurgusu öne çıkıyor. Bizim şu süreçte salgına karşı yapılan her mücadeleyi destekleme ve büyütme, gücümüzü yoğunlaştırma, benzerlerin yanyana gelerek mücadele çizgisinin belirginleştirilmesine ihtiyacımız var.

7-Sendikalar, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri Covid-19 virüsü ve kölelik uygulamalarına karşı neler yapmalı?

İSİG Meclisi olarak hazırladığımız Eylül ayı iş cinayetleri raporunun sonunda şu çağrı vardı: “Bizler, sadece her ay kaç işçinin iş cinayetinde hayatını kaybettiğini söyleyerek, infografikler yaparak ya da işçiler için salt talepler oluşturarak gerçeklerin değişmeyeceğinin farkındayız. Bunlar bize ancak yol gösterebilir. Bu süreçte çıkış noktalarımızı ve taleplerimizi bizzat işyerlerinde işçi komite, konsey ve meclislerimizi örgütleyerek hayata geçirebiliriz. Salgın sürecinde birçok işyerinde işçilerin kendiliğinden mücadele deneyimleri başladı. Sınıf sendikalarına düşen görev ise bu deneyimleri sahiplenerek yön göstermek, kurumsallaştırmak ve ülke çapında bir direniş-dayanışma hattını oluşturmaktır.”

Buradan hareketle, işçi sağlığını işyerlerinde yöneticilerin (sermayenin) iradesine bırakmamak ve komite/meclis yapılanmaları ile mücadeleyi işyerlerine taşımak zorundayız. Önlemler alınmıyorsa veya eksik hayata geçiyorsa salgınla mücadele için işyerlerinde işçi denetimini esas alan bir örgütlenmeyi hayata geçirmek zorundayız. Bunun için de direniş ve dayanışma ekseninde örgütlü hareket eden bir işçi tutumu ve önderliği gerekiyor.

8- Korona virüsün ekonomik ve sosyal hayata etkilerinin azaltılması gerekçesiyle çıkarılan 7244 sayılı kanun hakkında neler düşünüyorsunuz?

Kanun bize özgü değil, sermayeyi korumak için tüm dünyada benzer adımlar atılıyor. Bu noktada taleplerimizi daha yüksek sesle örgütlemeliyiz: Birincisi, Covid-19 sağlık emekçileri için meslek hastalığı, diğer işkollarında çalışan işçiler için ise iş kazası olarak tanınmalıdır. İkincisi, işyerlerinde başta üretim alanları olmak üzere ulaşım, beslenme, barınma gibi tüm alanlarda İSİG önlemleri alınmalıdır. Üçüncüsü, kronik hastalığı olan ve belli bir yaşın üzerindeki işçiler bu süreçte idari-ücretli izne çıkarılmalıdır. Dördüncüsü, işten atmalar yasaklanmalı ve 1168 TL değil tam ücret ödenmelidir. Beşincisi, çalışma saatleri, ücretlerde kesintiye gitmeden azaltılmalı, 4-6 saat olarak düzenlenmelidir. Altıncısı, işçilere ücretsiz-yaygın testler yapılmalı, vakaların arttığı işyerlerinde üretime ara verilmelidir. Yedincisi, evden çalışan işçilerin çalışma saatleri düzenlenmeli ve iş için yaptıkları harcamalar karşılanmalıdır.

Tabi bu taleplere bir de örgütlenme ve eylem yapma yasaklarının kaldırılması da eklenmelidir. Örgütlü bir güç iseniz sınıf tavrını geliştirebilirseniz belirlersiniz yoksa çıkan yasaları eleştirip ona karşı talepler tasvir edersiniz en fazla. Sınıf mücadelesinde atlanabilecek bir eşik var ve bunu başarabilirsek yeni bir dönemin ilk adımlarını atmış olacağız.

9- Son olarak neler söylemek istersiniz?

Sınıfın bütününü kapsayacak talepler oluşturmak ve kazanımlar elde ederek somut bir hattı belirginleştirmek gerekiyor. Bunun için mücadelenin görevlerine odaklanmalıyız. Hepimize kolay gelsin…

Dev Tekstil

2023 YILI 1. GENEL MECLİSİMİZ TOPLANDI HAKLARINA VE GELECEĞİNE SAHİP ÇIK, DEV TEKSTİL’DE ÖRGÜTLEN!

Sendikamızın altı ayda bir yapılan Genel Meclis toplantısının ilkini, ocak ayında gerçekleştirdik. Meclisimiz, önden hazırlanmış …