Tekstil işkolu sendika sayısının en fazla olduğu işkoludur. Fakat bu sendikaların birçoğu resmiyette var ama tekstil işçilerinin mücadelesinde yoklar. Parmakla sayabileceğimiz sendikanın tekstil işçileriyle öyle ya da böyle bir bağı var. Bunların büyük bir kısmı da işçilerin sınıf bilincini geliştirmek, “söz, yetki, karar” hakkının işçilerde olduğu örgütlülükler yaratmaktan uzaktırlar. Dertleri işçileri üye yaparak patronların çıkarını gözeten yasalar çerçevesinde sendikacılık yapmaktır. Bunun içinde bu sendikaların büyük kısmı yetki barajının üstünde üyeye sahip olmak için çalışıyorlar. Tekstil işçileriyle olan bağlarının büyük bir kısmı budur. Üye yaptıkları işçilerin örgütlülük ve bilinç düzeylerini artırmak bu sendikaların işine gelmez. Kapalı kapılar arkasında birileriyle pazarlıklar yaparak üyelerini artırmayı temel örgütlenme biçimi olarak görürler. Birçoğu kendi işkollarındaki işçi eylemleri de olmak üzere hiçbir işçi eylemine ve direniş alanına uğramazlar. Çünkü direnen işçiler kendilerinin üyeleri değildir. Bu anlayıştaki sendikaların sınıf mücadelesi anlayışı bu kadardır. İşçiler birlik olmuş, kendi komitelerini kurmuş, mücadele ediyormuş umurlarında değildir. Gerçek sınıf sendikaları ise kendi üyeleri olup olmadıklarına bakmaksızın ileri duruş sergileyen bütün işçi eylemlerinin yanında olur, bu mücadelenin kazanımla sonuçlanması için çalışırlar. Hiçbir sendikal örgütlülüğü olmadan direnen Bayteks işçileri bu duruma somut bir örnektir. İşçilerin direnişe destek çağrısına tekstil işkolu ve diğer işkollarından kaç sendika yanıt vermiştir?
Bugün tekstil işçilerinin ve tüm işçi sınıfının hak mücadelesini büyütmenin yolu fiili meşru mücadeleden geçiyor. Bu da patronların yasalarını bir kenara iterek işçi sınıfının mücadele yasalarıyla hareket etmeyi gerektiriyor. Sınıfa öncülük iddiasında olan herkesin sınıf mücadelesini ileri çekmek için böyle bir anlayışla hareket etmesi gerekir. Ötesi sınıfın geri yanlarına yaslanarak günü kurtaran faydalar elde etmek demektir. Kısa vade de faydacı yöntemlerle elde edilenler işçi sınıfı mücadelesinin geleceği için hiçbir değer yaratmaz. Bu anlayışın temsilcileri olanlar etki ettikleri sınıf bölüklerini “aman polisle karşı karşıya gelmeyelim”, aman birilerini ürkütmeyelim”… Söylemleriyle kendi davalarına yabancılaştırırlar.
Sınıf mücadelesinde amanlar olmaz. Sınıf mücadelesi vermek patronların ve patronların hizmetindeki baskı aygıtlarının (polis vb.) karşısında net durmayı gerektirir. En basit saldırılarda taviz vermek peşi sıra başka tavizleri getirecektir.
İşçiler eriştikleri bilinç ve örgütlülük düzeyine göre duruş sergilerler. İşçilerin duruşunu güçlendirmek daha ileri çekmek öncülerin görevidir. Öncülerin kurdukları cümlelerde amanlar olmaz. Sınıfın örgütlülük ve bilinç düzeyini hep daha ileri taşımak öncünün temel görevidir. Buna rağmen işçi sınıfının geri tutumları hayat buluyorsa bu sınıfa yabancılaşmayı değil daha çok görevimiz olduğunu bize gösterir.